Kadeş Savaşı

Kadeş Savaşı, Antik Dünya’nın iki büyük kuvvetini karşı karşıya getirmişti. Doğu Akdeniz’de Amurru toprakları üzerinde kurulacak hâkimiyet arzusu, eski zamanların iki güçlü kralı Muvatalli ve II. Ramses arasında kıran kırana bir mücadeleye adeta uzun soluklu bir satranç müsabakasına sebep oldu. Bu savaştaki stratejik hamleler, kurulan tuzaklar ve yapılan fedakârlıklar gerek Hitit İmparatorluğu gerek Mısır İmparatorluğu açısından ağır zayiata yol açmış, en nihayetinde zoraki ancak eşitlikçi sayılabilecek bir barış yaratmıştı.

Geçmişteki fatih firavun III. Tuthmosis’ten esinlenen II. Ramses, Mısır ordusunu “Suriye’nin derinliklerine” yürüttü. O sırada, Ramses’in, Hitit Kralı Muvatalli’nin kendisine kurduğu tuzaktan haberi yoktu.

II. Ramses ordusunu dört alaya ayırmıştı. Alaylar adlarını, Mısır tanrılarından almıştı: Amun, Re, Ptah ve Set. Amun alayına kendisi liderlik ederken diğer üç alay kraliyet ailesi prenslerinin komutası altındaydı.

Mısır kayıtlarında şöyle anlatılır:

Majesteleri daha önce esir aldığı paralı askerlerin yanı sıra birliklerini ve savaş arabalarını da hazırlayarak sefer planını açıkladı. Yürüyüş, saltanatının beşinci yılında, güneş mevsiminin ikinci ayının dokuzuncu gününde iyi başladı. Ramses II, ordusunu Amun, Re, Ptah ve Set adında dört alaya ayırdı. Amun alayına kendisi liderlik etti.

Mısır ordusunun büyük bir kısmı, Nil Nehri vadisinde dolaşan zorunlu asker toplama bölüklerinde yetiştirilen piyadelerden oluşuyordu. Başlıca piyade silahları cirit ve kısa kılıçtı. Her beş kişiden biri (muhtemelen bir subay) bir asa taşıyordu. Mısırlılar korunmak için vücuda oturan miğferler ve hasırdan yapılmış zırhlı tunikler giyerlerdi. Her adam, ahşap bir çerçevenin üzerinde, alt kısmı kare, üst kısmı yuvarlak olan, öküz derisinden bir kalkan taşıyordu. Bu ağır kalkan onu korurken aynı zamanda piyadenin savaş alanındaki hareket kabiliyetini de kısıtlıyordu.

Her ne kadar Ramses’in piyadeleri çoğunlukla Mısırlı olsa da (bu sefer için özel olarak tutulan ‘Shardana’lı paralı askerlerle destekleniyordu), okçularının neredeyse tamamı Nubyalılardan oluşuyordu ve lamine kemik ve ahşap katmanlarından yapılmış kompozit yaylarla donanmışlardı.

Bronz Çağı’nın en güçlü silahı savaş arabalarıydı ve Mısırlıların küçük, kalıcı bir savaş arabası gücü vardı. Arabalar nispeten küçük ve hafifti, her biri iki kişiyi taşıyordu; bir sürücü ve bir savaşçı. Mısırlılar savaş arabalarını hareketli atış platformları olarak görüyorlardı: Sürücü, savaş alanında manevralar yaparken, savaşçı da düşman saflarına ok yağdırıyordu. 20. yüzyılda tanklar, yıldırım savaşlarının en büyük gücü olmuştu, M.Ö. 13. yüzyılda ise aynı şeyi savaş arabaları (chariot) için söyleyebiliriz.

Hitit Kralı II. Muvatalli, müttefik ve komşu devletlerden aldığı yardımla büyük bir ordu toplamıştı. Ordusunu 10 kişilik gruplar halinde organize etti. Bir subay 10 kişilik bir birliğe komuta ediyordu, bu birliklerden 10’u bir grup oluşturdu ve ardından 10 grup daha da büyük bir birlik oluşturdu ve bu böyle devam etti. Hitit savaşçıları sivri uçlu miğferler ve uzun elbiseler giyerlerdi.

Hitit arabasının ahşap bir çerçeve üzerine monte edilmiş deriden yapılmış bir gövdesi vardı. Bu çerçeve de iki telli tekerleğin arasına monte edilmişti ve aks, üç adamın (bir sürücünün, bir savaşçının ve bir kalkan taşıyıcısının) ağırlığını desteklemek için bir Mısır arabasındakinden daha ileride konumlandırılmıştı. Savaşçı kavisli bir kılıç taşısa da asıl silahı mızraktı. Hititler, düşmanın piyade hatlarını kırmak için savaş arabalarını bir şok kuvveti olarak kullandılar.

Mısır ordusunun sefer planı cüretkârdı. II. Ramses bizzat komuta ettiği Amun alayı ile kara yolunu kullanarak Kenan’a, ardından Suriye’nin güneyinden Kadeş şehrine ilerleyecekti. Diğer alaylar başka yollardan geçerek firavunun birliğiyle şehrin yakınlarında buluşacaktı.

Mısır metinleri, savaşı anlatırken mağrur bir dil kullanır. II. Ramses’in mutlak zaferini ilan etmek üzere yazılmıştır. Oysa iki taraf için de zaferden söz etmek pek mümkün değildir. Bilhassa, yanlış bir istihbarattan dolayı II. Ramses savaş sırasında çok müşkül bir durumda kalmıştır. Bu müşkül durum, Mısır kayıtlarındaki satır aralarından da adeta cımbızla çekilip anlaşılabilir:

Kral  User-Maat-Ra Setep-en-Ra (II. Ramses), sonsuz yaşam verilen, zaferinin başlangıcında Hatti (Kheta) ve Naharin ülkelerinde, Arvad ülkesinde, Pedes, Derden topraklarında, Mesa ülkesinde, Kelekesh ülkesinde, Kargamış, Kode topraklarında, Kadeş ülkesinde, Ekereth ülkesinde ve Meshheneth topraklarında başarılar kazandı. (…) İşte efendimiz, savaş arabalarını ve piyadelerini hazırladı, kılıcının zaferiyle efendinin tutsağı (muhafızı) olan Sherden (…) savaş planını verdiler. Efendi, yanında piyadeleri ve savaş arabalarıyla kuzeye ilerledi. İlerleyişinde doğru (kutlu) bir yol seçti. Beşinci yılın üçüncü mevsiminin ikinci ayı dokuzuncu günde efendi, Tharu kalesini geçti (…) (Tanrı) Montu gibi ilerledi. Her ülke kalpleri korku içerisinde (onun ilerleyişi karşısında) titredi. Efendinin ordusu dar yoldan ilerleyerek geldiğinde bütün isyancılar efendinin (dehşetli) şöhreti karşısında (çekinerek) huzurunda korku içerisinde eğildiler. (…) Şimdi, bundan birçok gün sonra efendi, User-Maat-Ra Setep-en-Ra, (II. Ramses) kuzeye doğru ilerleyerek Kadeş’e ulaştı. Sonra efendi, Teb’in efendisi (Tanrı) Montu gibi, babası gibi ilerledi ve Orontes (Asi) nehrini geçti. (…) Efendi şehre ulaştığında Hattilerin bozguna uğramış sefil şefi (Hitit Kralı) Hatti topraklarından denizin sonuna kadar olan tüm ülkelerden topladığı (askerlerle) geldi. (Bu ülkeler) Naharin, Arvad, Mesa, Keshesh, Kelekesh, Luka, Kezweden, Kargamış, Ekereth, Kode, Nuges topraklarının tamamı, Mesheneth ve Kadeş (idi). (Hitit Kralı) yanındaki şefleriyle birlikte bütün bu ülkelerin askerlerini ve savaş arabalarını yanında topladı, (yanında) getirmediği hiçbir ülke kalmadı. Onlar çekirge gibi dağları ve vadileri kapladılar. Onlar, kendi ülkelerinde altın ve gümüş bırakmadılar, yağmaladıkları (altın ve gümüşü) yanındakilere vererek onları (Hitit müttefiklerini) savaşta yanlarında getirdiler. İşte, efendi korumalarıyla birlikte tek başınayken ve Amun bölüğü onun (Mısır Kralı) arkasından gelirken, Hattilerin bozguna uğramış sefil şefi (Hitit Kralı) birçok müttefik ülkesiyle beraber Kadeş kentinin kuzeybatısında konuşlanmış ve savaş düzeni almıştı. (Bu esnada) Re Bölüğü Shabtuna’nın güney tarafındaki nehir yatağını geçerken Amun bölüğünün bir iter mesafesi uzağındaydı ve Ptah bölüğü Aranami şehrinin güneyindeydi ve Sutekh (Set) bölüğü yolda ilerliyordu.”

Mısır metinleri, her ne kadar düşmanı aşağılayıcı ve küçümseyici ifadelere yer vermiş olsa da aslında Hitit Kralı Muvatalli’nin başarılı bir siyasetle komşu ülkeleri tek bir çatı altında birleştirmeyi başardığını ve Hatti topraklarından denizin sonuna kadar olan tüm ülkelerden topladığı büyük bir orduyla Kadeş kentinin kuzeybatısında konuşlanmış ve savaş düzeni almış olduğunu görüyoruz. Buna karşılık yine Mısır metinlerinden anlaşılacağı üzere II. Ramses’in ordusunun düzeni hakkında aynı başarıdan söz edemiyoruz. Mısır birlikleri, birbirlerinden kopuk bir halde bütünlükten uzaktır. Hatta II. Ramses’in yanında yalnızca kişisel korumaları ve Amun bölüğü bulunuyordu, Re Bölüğü Shabtuna’nın güney tarafındaki nehir yatağını geçerken Amun bölüğünün bir iter mesafesi uzağındaydı ve Ptah bölüğü Aranami şehrinin güneyindeydi ve Sutekh (Set) bölüğü yolda ilerliyordu.

II. Ramses’in Mısır ordusu, savaşa hazırlıksız yakalanmış, birlikler birbirinden uzak kalmıştı. Bu durumun temel nedeni, firavunun aldığı yanlış bir istihbarattı. Ramses’in tuzağa çekilişi, şöyle gerçekleşti: Mısır ordusunun ana kuvveti Kadeş’ten 25 km (16 mil) uzakta kamp kurmuştu. Ertesi sabah alay, Orontes (Asi) Nehri’nin doğu kıyısındaki Shabtuna kasabasına doğru yola çıktı. Bu yürüyüş sırasında, Ramses’in adamları Shasu Bedevi kabilesinden iki adam getirdiler. Firavun, onlara “yöneticileriniz nerede” diye sordu. İki adam, Hititlerle ilişkilerini kestiklerini iddia ederek hem kendilerinin hem de yöneticilerinin Mısır firavununa bağlılığını ilan etmeye geldiklerini, yöneticilerinin Hitit kralının yanında olduğunu ve Hititlerin Tuneb’in kuzeyinde Halep’te olduklarını söyledi. Muvatalli’nin, firavunun kuzeye doğru hareket ettiğini öğrendiği için güneye doğru ilerlemekten korktuğunu aktardılar. Bedevilere göre Hititler Kadeş’ten 200 km (125 mil) uzakta kamp kurmuştu. Bu bilgi II. Ramses’i diğer alayları geride bırakıp Amun alayının başında hızla şehre doğru ilerlemeye teşvik etti.

Ramses, birliklerin geri kalanını beklemek için kamp kurduğunda, Hitit ordusunun Halep’te olmadığını, aslında Kadeş’in hemen kuzeydoğusunda mevzilendiğini itiraf eden iki düşman casusunu yakaladı! Ramses bir tuzağa düştüğünü fark etti. Bir adamını, Ptah alayını yardıma çağırması için gönderdi. Firavunun mesajında şunlar yazıyordu: “Hızlı ilerleyin, efendiniz Firavun tek başına savaşta!”

Hitit kralı Mısır ordusuna saldırmak için uygun zamanı kolladı. Re alayı Shabtuna Nehri’ni geçerken, kral Muvatalli 2500 savaş arabasıyla sürpriz bir saldırı başlattı. Mısırlılar karşı koyacak durumda değildi; askerler paniğe kapıldı ve sıralarını bozdu; bazıları güneydeki Ptah alayına, diğerleri ise kuzeye, Amun alayına ve firavuna doğru koştu. Hititler kuzeye gidenleri takip ederek Amun kampına ulaşana kadar onları rahatsız ettiler, orayı istila ettiler ve birliklerin çoğu kaçtı, geriye yalnızca Ramses’in kendisi, bir avuç subay ve adamı ve firavunun kişisel koruması kaldı. Firavun ve adamları cesurca karşılık verip yerlerini korudular. Kaçanların bir kısmı Hititlerin geri püskürtüldüğünü görünce geri döndü ve şiddetli bir direniş çekirdeği oluştu.

Mısır kayıtlarındaki şekliyle:

Efendi, Amor ülkesinin sahilindeyken ordusundaki bütün yüksek rütbeli (komutanları) askerleri (görevlendirdi) yerleştirdi. Hattilerin bozguna uğramış sefil şefi (Hitit Kralı) beraberinde olan piyadelerin ortasında konuşlanmışken efendinin korkusundan savaşmak için dışarı (savaş alanına) çıkmadı. Sonra (Hitit Kralı) o, her birinde üç kişinin olduğu, kum gibi kalabalık olan savaş arabalarını (savaş) meydanına sürdü. (…) Efendi, yanında hiç kimse olmaksızın bozguna uğramış Hattilerin üzerine hücum etti.”

Hitit saldırısı doruğa ulaştığında, Mısır kampındaki yalnızca bir savaş arabasının atları karşı saldırı için koşum takımına sahipti: Ramses’in, “Thebes’te Zafer” ve “Mut Tatmin Edildi” adlı atlarının çektiği kendi savaş arabası. Ramses sürücüsü Mennu’yu çağırdı ama adam gelmekten korkuyordu.

Bu noktada, Ramses, ordusunu ve belki de imparatorluğu yıkımdan kurtaracak güç ve cesaret için tanrı Amun’a dua etti. Daha sonra, elleri serbest kalsın diye atları kontrol etmek için dizginleri beline saran Ramses, tek başına Hititlere saldırdı; ya talihini geri kazanacak ya da ölecekti.

Mısır kayıtları, Ramses’in Hitit ordusunun etrafından tamamen geçmeyi başardığını ve kendi kampına zarar görmeden döndüğünü söylüyor. Bu tehlikeli anda, Ramses’in sahil yolunu korumaları ve Kadeş’te orduyla buluşmaları emrini verdiği Na’arin (Güçlü Gençler) birliği sallanan kılıçları ve uçan mızraklarıyla Mısır kampına akın ederek Hititleri ezdiler. Hayatta kalan Hititler Kadeş’e doğru kaçtı. Hitit savaş arabaları onların önünde boyun eğdi. Muvatalli 1000 savaş arabası daha gönderdi.

Mısır ordusu, asla pes etmeyen bir savaşçı olan genç firavunun yol gösterici ruhunu takip etti ve düşmanı Orontes (Asi) nehrine sürüp mağlup etti. Ptah alayı nihayet geldiğinde Mısır kuvvetleri bölgenin tam kontrolünü ele geçirdi.

Ertesi gün iki ordu arasında çatışmalar çıktı, ancak her iki güç de kesin bir üstünlük sağlayamadı. Mısır metinlerine göre Hitit kralı firavuna elçiler göndererek ateşkes ve düşmanlıkların durdurulması talebinde bulundu. Ramses danışmanlarını toplayarak Hititlerin teklifini onlara sundu. Şöyle dediler: “Barış her şeyden önce harika bir şeydir Majesteleri.” Ramses, Kadeş’i daha sonraki bir tarihte ele geçirmek umuduyla ateşkesi kabul etti.

Kadeş Savaşı, kanlı mücadelenin taraflarının ağır bedeller ödediği bir savaştır. Mısır kayıtlarına göre Hitit Kralının bozguna uğratılan ordusu savaşın başlangıcında müttefikleriyle beraber 45.000 kişiyi buluyordu. Ayrıca bu savaştan dolayı iki kralın da hazineleri tükenme noktasına gelmiştir ve siyasi güçleri zarara uğramıştır. Modern tarihçiler tarafından Kadeş Savaşı olarak adlandırılan bu savaş, II. Ramses’in tapınakların duvarlarına kazınmasını emrettiği sahnelerle betimlenmiştir. Her ne kadar savaşın kesin bir kazananı olmasa da bu çizimler Ramses’in zaferini ilan ediyordu. Çünkü bu yalnızca kişisel bir savaş değildi, yaratıcı tanrının dünyadaki tezahürü olarak her zaman muzaffer olması gereken firavun II. Ramses’in savaşıydı. Mısırbilimci Zahi Hawass’ın deyişiyle “kaos üzerinde düzen için verilen ebedi savaşı” temsil ediyordu.

II. Ramses evine döner dönmez Suriye-Filistin kıyısındaki şehirler ona karşı ayaklandı. Muvatalli, Amurru ve Kadeş dâhil olmak üzere şehirleri birbiri ardına ele geçirdi. Takip eden yıllarda Ramses, kaybedilen şehirlerin çoğunu geri alarak Suriye’ye seferler düzenlemeye devam etti. Bu savaşlar bölgede Mısır egemenliğini yeniden kurdu, ancak Mısır ile Hititler arasındaki şiddetli ve sürekli mücadeleler, yeni bir gücün sahneye çıktığı bir dönemde iki tarafı da tüketti: Kral I. Adadnirari’nin liderliğindeki Asurlular. Fırat’ın doğusundaki Mitanni topraklarının kalıntılarını ele geçirdi ve Hititler için ciddi bir tehdit haline geldi. Aynı zamanda Mısır, Deniz Halklarının saldırılarına maruz kalıyordu. Mısırlılar ve Hititler artık birbirleriyle savaşamayacaklarını anlayınca bir barış antlaşması imzalamaya karar verdiler. II. Ramses’in saltanatının 21. yılında, dönemin Hitit kralı III. Hattuşili’den iki elçi, üzerinde yeni bir barış antlaşması talebinin yazılı olduğu gümüş bir tabletle geldi. Antlaşma metnine göre, Hititler ve Mısırlılar daima kardeşlik ve barış içinde yaşayacaktı.

KAYNAKLAR

Hawass, Zahi, The Mysteries of Abu Simbel – Ramesses II and the Temples of the Rising Sun, The American University in Cairo Press, 2002.

Suhr, Robert Collins, Battle of Kadesh, Military History, August 1995 https://www.historynet.com/battle-of-kadesh/ Son Erişim Tarihi: 07.10.2023.

Yıldırım, Ercüment, Nil’in Tanrı Kralları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2019.